25 Eylül 2009

YİNE DÖNDÜM...

Tam 3 ay olmuş yazmayalı, inanılır gibi değil… Hayatı dengeleme konusunda herkesten çok yardıma ihtiyacım olduğunu düşünmeye başladım J Öyle bir zaman geliyor ki bir konuya diğerlerinden daha fazla eğiliyorum ve kalan her şeyi kenara itiyorum. Bir süre sonra bakıyorum ki 2. sıraya değil son sıraya oturtmuşum onu… Yani belli bir dengem yok bu konularda. Acilen hayatımdaki tüm öğeleri belli bir dengede tutmayı öğrenmem lazım. Tabii bunda hareketli bir üç ay geçirmemin etkisi de büyük oldu, temmuz ayı seyahatler ve düğünlerle geçti diyebilirim. Daha sonra tatil dönemi başladı, dönüşte Ramazan ayına yakalandık. Ramazan ayları benim için çok zor geçiyor çünkü çalışan bir bayan olarak akşamları yemek yapmaya vaktim olmadığı için tüm yemekleri toptan pişirmek zorundayım. Bu kulağa pek zor gelmese de pratikte ciddi krizlere yol açıyor. Ramazan Bayramında İstanbul’a askerliğini bitirip dönen kardeşimi görmeye gittim. Dönüşte de okullar açıldı ve işte buradayım.

Yayınlanmayı bekleyen tariflerim var… Az sonra…

22 Haziran 2009

KABAK BAYILDI :)




Efendim düğün filan dedim ya, benim acilen kilo vermem lazım zira bu ara fena şiştim… Bu kış üzerimde epey birikmiş fazlalıklarım vardı, daha sonra üzerine 8 kilo daha eklendi ve ben ay parçası gibi oldum :) 2,5 aydır diyetteyim, yavaş ama çok yavaş veriyorum. En az 10 kilo daha vermem lazım ki düğünlerde istediğim gibi boy gösterebileyim…

Bu arada zeytinyağlı yemeklere dadandım hem sağlıklı hem hafif oluyor, şu karpuzlar da bir güzelleşse daha bir rahatlayacağım, sabah akşam karpuz yerim artık… Acaba diyorum balkondaki saksıya karpuz da mı eksem :)

Neyse bu kabak yemeği biraz uyduruk bir yemek olup, zeytinyağlı kolay imam bayıldının kabaklı şeklidir. Kabağı zeytinyağlı hiç hayal etmemiştim daha önce ama cidden çok lezzetli oluyormuş onu anladım. Şiddetle tavsiye ederim, tarifi şöyle:

Malzemeler:

2 adet tercihen biraz tombulca kabak
1 orta boy soğan
2 sivri biber
8-10 soyulmuş sarmısak
2 orta boy domates
1 tatlı kaşığı toz şeker
1 çay kaşığı tuz
3 yemek kaşığı zeytinyağı
yarım limon

Yapılışı:
Kabakların kabuklarını tamamen soyuyoruz. Yıkadıktan sonra önce enine, daha sonra her bir parçayı boyuna ikiye bölüyoruz. 2 kabaktan toplam 8 parça elde etmiş olacağız. Domateslerin kabuklarını soyup küp küp kesiyoruz ve bir düdüklü tencerenin dibine döşüyoruz. Üzerine salata soğanı gibi yarım ay şeklinde doğranmış soğanı, ince kıyılmış sivri biberleri ve 2-3 parçaya bölünmüş sarımsakları ekliyoruz. Yağını üzerine gezdirip, tuzunu ve şekerine de koyduktan sonra hiç karıştırmadan en üste kabakları diziyoruz. Düdüklünün ağzını kapatıp ateşe koyuyoruz. Buharı çıkıp da düdüğünü kapattığımızda altını kısarak 10 dakika pişiriyoruz. Sürenin sonunda tencerenin altını kapatıp ılınıncaya kadar bekliyoruz. Tencereyi açtıktan sonra, kapaklı bir cam kaba önce kabakları diziyoruz. Ardından tencerede kalan karışıma yarım limonun suyunu ekleyip güzelce harmanlıyoruz. Kabakların ortasını şöyle bir elimizle bastırarak hafifçe yer açıyoruz ve tenceredeki karışımı kevgirle alıp kabakların ortasına yerleştiriyoruz. Sarmısakların düzgün bir şekilde en üstte görünmesine dikkat ediyoruz. Tenceredeki suyu kabakların üzerinde gezdirip, üzerine dere otu serpiyoruz. Buzdolabında soğuyuncaya kadar bekletip, soğuk olarak servis yapıyoruz.

Afiyet olsun…

08 Haziran 2009

SULU KÖFTE (BULGURLU)


Güzel Amasra tatilimin sarhoşluğunu hala üzerimden atabilmiş değilim. Azıcık gevşemek iyi de ben hala yerlerde sürünüyorum… Dönüşte evde beni ciddi koşturmalar bekliyordu temizlik, yemek, ütü… O hafta sonunu tatilde yediğimiz için bir sonraki hafta sonu çamaşır ve ev işiyle geçti. Ama sonra yine gevşemeye başladım. Bu arada havalar bir çok soğuk bir çok sıcak derken 1-2 gündür yaza çevirdi yüzünü… Uyuşukluk bizi iyice esir aldı. Kendime geldiğim ender anlarda alıverişe çıkıyorum zira burnumun dibindeki Cepa Alışveriş Merkezinde bir yandan yeni sezon kıyafetler bir yandan çıldırmış indirimler beni fazlasıyla cezbediyor. Sonra mı ? tekrar miskinleşiyorum tabii... Ancak bu uyuşukluk da fazla sürmeyecek mecburen. Çünkü Temmuz ayı düğünler, yolculuklar ve dolayısıyla koşuşturmalar içinde geçecek, sonra da tatile çıkacağız.

Bu yıl öyle denizdi, kumdu, bronzluktu gibi köleliklerle uğraşmayacağım. Deli gibi güneşin altına yatıp vıcık vıcık yağlarla da boğuşmayacağım, Doğru Karadeniz turuna… Bu sıcakta, bu tansiyonla ancak oralar paklar beni… Oğluşum çok deniz diye tutturursa da Batı Karadeniz’de güzel kumsallar var, oralarda 1-2 gün oyalanırız. Sonrasında eşimin Sivas/Kangal’daki köyüne gitmek istiyorum bu yaz. Gördüğünüz gibi daha şimdiden sesiz-sakin ve de iddiasız yerlere özenen ben 70 yaşıma geldiğimde ne yapacağım Allah bilir… Umarım o zaman da o mekan senin bu bar benim alemlere akmaya kalkmam… Hayır yani estetik olmaz, o açıdan…

Neyse lafı fazla uzatmayayım da şu uyuşukluk günlerimde zar zor mutfağa girdiğim ender anlardan birinde ortaya çıkan sulu köfteye bir göz atalım. 10 yıldır bayılarak yediğimiz pirinçli-terbiyeli sulu köftenin bulgurlu ve de salçalısını yapmaya yeni başladım. Hem pratik hem de çok bereketli bir yemek. Tarif aşağıda:) (resim kalitesi pek düşük oldu farkındayım)

Malzemeler:
300 gr. Kıyma
1 su bardağı ince bulgur
1 yumurta
2 kaşık salça
Tuz, karabiber, kuru nane

Yapılışı:

Kıyma, bulgur, yumurta ve tuz-karabiberi iyice yoğurup, misketten azıcık daha büyük olacak şekilde yuvarlıyoruz. Tencerede az yağda çevirdiğimiz nane ve salçaya yaklaşık 1,5 litre kadar suyu ekleyip kaynayınca köfteleri içine atıyoruz. Köfteler pişince (yaklaşık yarım saat-45 dakika) altını kapatıp servis yapıyoruz. Bu kadar da kolay yani…

Afiyet olsun.

18 Mayıs 2009

AMASRA VE 4 GÜNLÜK TATİL...





3 gündür tatildeyim. Pazartesi günü şirkette tatil edilince 2 gün-1 geceliğine bir yerlere kaçmayı teklif ettim eşime… Gergin geçen şu birkaç aydan sonra iyi geleceğini düşündüm. Planımızı biraz genişlettik; Cumartesi günü sabahtan düştük yollara ve 3-4 saatlik yolculuğun ardından Amasra’ya vardık. Önce limanı gezdik, daha sonra İstanbul’dan gelen sevgili arkadaşım Saliha ve ailesiyle buluştuk. Sokak sokak dolaşıp dükkanlardan alışveriş yaptık (anneanneme ve Gönül Abla’ya güzel yelpazeler aldım), yemek yedik, Kale’ye çıkıp tavşan Adası'nı dürbünle seyrettik, yola çıktık ve akşam üstü doğa harikası küçük bir koyda kurulmuş Çakraz’a vardık. Daha önceden yerimizi ayırttığımız Alaaddin Otel’e yerleşir yerleşmez Kuzey tutturdu denize girmek istiyorum diye… Gerçi hem Amasra’da hem de Çakraz’da ciddi bir sıcak vardı ama deniz henüz ısınmamış, buz gibiydi. Buna rağmen oğlumu denizden uzak tutmak mümkün olmadı, 3 gündür de denizden çıkmıyor. İlk gün rüzgarsız sıcağın da etkisiyle deniz çarşaf gibiydi ama 2 gündür dalgalı bir deniz var karşımızda. Dün Safranbolu’ya gittik, sokakları turladık, Hıdırlık tepesine çıktık, yine ve yine alışveriş yaptık (çok güzel 2 örtü aldım mutfak masası için) öğlen yemeğinden sonra arkadaşlarımızı İstanbul’a uğurlayıp Çakraz’a geri döndük. Gelirken yine mini bir koy olan Bozköy plajına uğradık. Dik yamaçtan hemen sonra başlayan plajıyla ve de tertemiz deniziyle çok şirin bir köydü…


Bugün çalışmak zorunda olanlar dünden dönmeye başladıkları için bu sabah sokaklar bomboştu. Sabahın erken saatlerinde sokakta sadece ben vardım. Gün boyunca çakraz sahilinde 1-2 tatilci ve motel sakinlerinden başka kimsecikler yoktu… Buradaki motellerin ayrı bir havası var, çünkü mülk sahiplerinin tamamı yerli halk ve motelleri ailecek işletiyorlar… Son yıllarda korumaya alındığından kimse inşaat yapamıyor ve doğallığından bir şey kaybetmemiş… Hele bizim kaldığımız motel hem şirin hem de tertemiz bir yer… odamızın balkonu denize bakıyor diyemeyeceğim çünkü motel tam denizin önünde ve balkona çıktığınız anda deniz ayaklarınızın altında olduğu için siz kendinizi denizin ortasında hissediyorsunuz. Ben 3 gündür çıplak ayakla yürüdüğüm deniz kenarında köpüklerle başbaşayım… Öyle ihtiyacım varmış ki; tüm sıkıntılarımı, üzüntülerimi, yorgunluklarımı bu köpüklere bıraktım sanki… Kuş gibi hafifledim, Ankara’ya son derece dingin bir dönüş yapacağım… Yarın yola çıkarız kısmetse, dönüşte ciddi bir iş yükü beni bekliyor, evde çamaşır-ütü-yemek…. Hiç korkmuyor gözüm acayip enerji depoladım burada, çok gözleme ve balık yedim çünkü :) Tarif mi, valla tarif vermek için önce bir şeyler pişirmek lazım di mi… Yakında… Çok yakında…



Tavşan Adası - Amasra Kalesinden...






Amasra Limanı'ndan bakış...




Amasra Kalesi'nde eski bir ev...





Çakraz sahili...





Çakraz'da günbatımı...





Konakladığımız Alaaddin Otel...




Çakraz'da, oklavanın kenarlarına bastırmadan hamur açamayı öğrendiğim Servet Abla




ve güzel gözlemelerini açarken...









Çakraz'da sabah dalgaları...







Bozköy plajı...







Kumsalda yürüyüş...





Köpükler ve ben...





Safranbolu evleri...







Hıdırlık Tepesi'nden Safranbolu'ya bakış...





Safranbolu-Bartın yolu...

28 Nisan 2009

TAVUK KAVURMA




Çok uyduruk bir isim olduğunun farkındayım, ama başka isim bulamadım :). Hani akşam iş dönüşü alelacele uydurulan yemekler vardır ya, adı sanı yok ama işte anladınız siz onu… Çok pratik bir yemek tavsiye ederim, deneyin…

Malzemeler:
500 gr. Kuşbaşından daha küçük doğranmış tavuk
1 orta boy soğan
2 sivri biber
1 kırmızı biber
Köri
Tuz
Karabiber

Yapılışı:
Tencerede biraz sıvı yağı iyice kızdırıp tavuk, kıyılmış biber ve yarım ay şeklinde doğranmış soğanları içine atıyoruz (cızzzz). Hızlıca kavuruyoruz, tavuklar suyunu salıp çekene kadar karıştırıyoruz.
Suyunu çeken yemeği kavurmaya devam ediyoruz. Soğan ve biberler tamamen ölünce hazır demektir. Altını kapatıp tuz, karabiber ve 1-2 çay kaşığı köriyi de ekleyip karıştırıyoruz.

Afiyet olsun.

11 Nisan 2009

TRUFF



Uzun zamandır mutfağa girmemiştim, yavaş yavaş ısınıyorum. Geçenlerde buzluğu açtığımda çikolatalı topları yapmak üzere sakladığım kek, kurabiye, bisküvi vs. malzemelerin epeyce birikmiş olduğunu fark ettim. Bu sefer truff yapmaya karar verdim. Tarifleri ölçülü olarak veremesem de yaklaşık bir şeyler yazmaya çalışacağım.

Malzemeler:

1-2 dilim kek
1 adet kurabiye
2-3 tane bisküvi
2 paket kare çikolata
Yarım su bardağı damla çikolata
Dövülmüş fındık, fıstık, pasta süsü, hindistan cevizi

Yapılışı:

Kek, kurabiye ve bisküvileri robottan geçirip un haline getiriyoruz. Bir kapta benmari usulü erittiğimiz 1 paket çikolatayı ve damla çikolataları bu karışımın içine döküp güzelce yoğuruyoruz. Çikolatalı hamuru biraz donması için 1 saatliğine buzdolabına kaldırıyoruz. Hamur kendini topladığında minik toplar yuvarlayıp, yine benmari usulü erittiğimiz 1 paket çikolataya kürdan yardımıyla batırıp çıkartıyoruz. Hemen arkasından, isteğe göre dövülmüş fıstık, fındık, hindistan cevizi veya pasta süsüne buluyoruz. Çikolataların donması için truffları tekrar buzdolabında bekletmek gerekiyor. Ben şöyle bir yöntem uyguladım: Hani elektronik malzemelerin paketinden çıkan beyaz köpükler vardır ya, işte onlardan bir parça saklamıştım. Truffları kürdanları ile birlikte köpüğe saplayıp öyle buzdolabına kaldırdım. Böylece şekilleri bozulmamış oldu. Çikolatalar donunca kürdanları çıkarıp, minik truff kağıtlarına yerleştirdim. Gayet şık olduğunu düşünüyorum. Eğer evde portakal, kayısı, incir reçellerinden herhangi biri varsa tanelerini doğrayıp truff hamurunuza katabilirsiniz. Çok lezzetli oluyor.

Afiyet olsun…

20 Mart 2009

KÖTÜ HABERLER VE KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM...


3 aya yakın bir zamanı geride bıraktık. Bu sırada kötü haberler üstü üste geldi: kayınvalidemin vefatı, hamileliğimin sona ermesi, … hayatın cilvelerini ve her şeyin insanlar için olduğunu bir kez daha idrak ettik ailece… Hayat devam ediyor, Allah evlatlarımıza uzun ömür ve sağlık versin. Ne diyelim her şeyin hayırlısı...

Her şeye yeniden başladık, ya da kaldığımız yerden devam ediyoruz o da olabilir. Ama ben sayfamı yeniledim, uzun zaman uzak kaldığım ve biraz da soğuduğum blogumla nihayet tekrar yakınlaşıyorum. Yeni bir sayfa ve yeni renklerle tekrar aranızdayım.

En kısa zamanda ziyaretlerime başlayacağım, tariflerime yenilerini ekleyeceğim…

Siz bu arada kendinize iyi bakın…

Görüşmek üzere…

11 Ocak 2009

FIRIN MAKARNA-YENİ HABERLER...



Gerçekten de uzun zaman olmuş... Şu anda bambaşka bir hayat adım attım, görüntüde değişen bir şey yok, değişiklik bende ve ben buna alışmaya çalışıyorum. Herşey çok güzel olacak eminim, artık daha da umutla bakıyorum yarınlara, beni hayata bağlayan olmazsa olmazlarıma bir yenisi eklenecek yakında... Anladınız siz onu... Fazla söze ne hacet bekliyoruz hep birlikte, uzun sürecek ama...

Efendim bu fırın makarnayı 2 yıldır falan yapıyorum, Yemek Günlüğüm-Emel hanımın birbirinden lezzetli tarifleri arasından seçmiştim uzun zaman önce. İlk yaptığım gün ne kadar hafif ve de süper lezzetli olduğunu farkedince de sık sık yapmaya başladım. Tarif için buraya tıklayabilirsiniz...



Şimdilik hoşçakalın ve her şey gönlünüzce olsun...